Kişilerin Sahtecilik Eylemi Vasıtasıyla Kendilerini Farklı Meslek Mensubu Olarak Tanıtması Eylemlerinin Cezai Sonuçları (17.12.2023)

KİŞİLERİN SAHTECİLİK EYLEMİ VASITASIYLA KENDİLERİNİ FARKLI MESLEK MENSUBU OLARAK TANITMASI EYLEMLERİNİN CEZAİ SONUÇLARI

Av. Mert Kara

Son dönemde basında çıkan haberler incelendiğinde, kişilerin kendilerini “tabip, hâkim, avukat veya savcı” mesleklerine mensup olarak tanıttığı ve sahte kimlik kullanarak bu ünvanlardan yararlandıklarına dair adli olayların artığı gözlemlenmektedir. 

Bu kapsamda, yakın bir zamanda Şanlıurfa’da A.P. adlı şahsın sahte kimlik kullanarak kendisini savcı olarak tanıttığı ve ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan dayısının işlemlerini hızlandırmak amacıyla görevli Cumhuriyet savcısından yardım talep ettiği şeklindeki haber basına yansımış ve aynı haberlerde gerçeğin ortaya çıkmasıyla birlikte söz konusu şahıs hakkında tahkikat başlatıldığı belirtilerek resmî belgede sahtecilik suçundan tutuklandığı ifade edilmiştir. 

Yine yakın zamanda gündemi meşgul eden A.Ö.’nün sahte kimlik ve diploma vasıtasıyla kendisini tabip olarak tanıttığı ve ameliyatlara dahi katıldığı tespit edilerek söz konusu şahıs hakkında tahkikat başlatıldığı haberlere yansımıştır. Bahse konu haberler incelendiğinde şahsın uzunca bir süre tutuklu kaldığı ve en nihayetinde de şahıs hakkında Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun madde 25 ve Türk Ceza Kanunu (=TCK) madde 204’de düzenlenen Resmî Belgede Sahtecilik suçu ile yine aynı Kanun madde 207’de düzenlenen Özel Belgede Sahtecilik suçlarından mahkûmiyet hükmü tesis edildiği görülmektedir. 

Kişilerin sahte kimlik kullanarak kendilerini yargı görevi yapan herhangi bir kişi olarak tanıtması TCK kapsamında suç teşkil etmektedir. Burada sahtecilik eylemi söz konusu olduğu için akla ilk önce TCK madde 204’de düzenlenen Resmî Belgede Sahtecilik ile yine aynı Kanun madde 207’de düzenlenen Özel Belgede Sahtecilik suçları gelmektedir. Resmî belge, kamu görevlisi yahut Kanunla yetkilendirilmiş bir kişi ya da kurum mensubu tarafından usulüne uygun bir şekilde görev gereği olarak düzenlenen yazılı belgedir. Ayrıca TCK md. 210 uyarınca, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname de resmî belge hükmündedir. 

Bu kapsamda, hâkimlik, savcılık, avukatlık veya tabiplik kimlik kartı “resmî belge” olarak nitelendirilmektedir. Söz konusu belgelerin tamamı kamu kurumlarında çalışan kamu görevlileri tarafından düzenlenmektedir. Dolayısıyla bu ünvan ve yetkileri yetkisi olmadığı halde kullanmak için sahte kimlik kartı düzenleyen şahıslar için TCK madde 204/f.1’de düzenlenen Resmî Belgede Sahtecilik suçu gündeme gelecektir. Kanun’da bu suç tipi için iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. 

Resmî Belgede Sahtecilik suçu özgü bir suç tipi değildir. Fail herkes olabilir. Ayrıca bu suç seçimlik hareketli bir suçtur. Bu kapsamda, resmi bir belgeyi sahte olarak düzenlemek, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek ve sahte resmî belgeyi kullanmak eylemlerinin herhangi birinin sübut etmesi bu suçun oluşması için yeterli olmakla birlikte kastın varlığı aranmaktadır. 

Bu suç tipinin oluşması için zararın meydana gelmesi gerekmemektedir. Resmî Belgede Sahtecilik bir tehlike suçu olduğu için zararın oluşabileceğine yönelik bir tehlikenin var olması yeterlidir. Sahteciliğe konu belge için özel şekil şartı öngörülmüşse belgenin mutlaka şekil şartına uygun olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Zira bu durum belgenin aldatıcı olması, bir başka ifadeyle iğfal kabiliyetine sahip olması açısından önemlidir. Eğer sahte olarak düzenlenen belge iğfal kabiliyetini haiz değilse Resmî Belgede Sahtecilik suçu oluşmayacaktır. Teşebbüs, iştirak ve içtima müesseseleri bu suç tipi açısından uygulama alanı bulabilecektir.

Sahte olarak tabiplik kimlik kartı düzenleme şeklindeki eylem ayrıca Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun madde 25’te düzenlenen suçu da gündeme getirmektedir. Bu suç tipine göre, diploması olmadığı hâlde, hasta tedavi eden veya tabip ünvanını takınan şahıs iki yıldan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu seçimlik hareketli suç tipinin oluşabilmesi yetkisiz kişinin hasta tedavi etmesi yahut tabip ünvanı takınması gerekmektedir. Önemle belirtmek gerekir ki; madde 25’te tedavi etmek tabiri kullanıldığı için iyileştirme amacı bulunmayan tıbbî müdahaleler, yaptırım altına alınmamaktadır. Örneğin estetik müdahaleler tedavi olarak nitelendirilmemektedir.

Bu suç tipinde de fail yetkisiz hekimlik yapan herkes olabilir. Suçun oluşabilmesi içinse genel kastın varlığı aranmaktadır. Failin tabiplik yetkisi olmadığı için tabiplik mesleğine ilişkin hakkın kullanımı veya ilgilinin rızası şeklindeki hukuka uygunluk nedenleri bu suç tipi bakımından uygulama bulamayacaktır. Diğer yandan; teşebbüs, iştirak ve içtima müesseseleri de bu suç tipi açısından gündeme gelebilecektir.

Son olarak, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda avukatlık ünvan yetkilerinin yetkisiz bir şekilde kullanılması da eylemin niteliğine bağlı olarak kabahat veya suç olarak düzenlenmiştir. İlk olarak, Avukatlık Kanunu’nun 63/1. maddesi ile avukatlık ünvan ve yetkilerinin yetkisiz kullanılması bir kabahat olarak düzenlenmiştir. Bu madde ile avukatlık yetkilerini kullanma yasağının ihlali ile avukatlık ünvanını kullanma yasağının ihlali eylemleri düzenlenmiştir. Baro levhasında yazılı olmayan kimseler ya da işten yasaklı bulunan avukatlar bu kabahati işleyebilirler. Şahıslarına ait olmayan dava evrakını düzenlemek, icra işlemlerini takip etmek, avukatlara ait diğer yetkileri kullanmak ve avukatlık ünvanını taşımak maddenin ilk fıkrasında sayılan seçimlik hareketlerdir. Sayılan hareketlerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi ile kabahat meydana gelecektir.

İkinci olarak, Avukatlık Kanunu’nun 63/3. maddesinde ise avukatlık yapma yetkisi olmayan kimselerin muvazaalı yoldan alacak devralarak ve kanunların tanıdığı başka hakları kötüye kullanarak avukatlara ait yetkileri kullanmasını bir suç olarak düzenlenmiştir. “Alacak devralma” tabirinden anlaşılması gereken, kişinin, Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen temliğe ilişkin hükümleri kötüye kullanmak suretiyle yetki aldığı kişi adına avukatmış gibi tahsilat yapmasıdır. Uygulamada bu özellikle hasar danışmanlık şirketleri yönünden karşımıza çıkmaktadır. Bu suçun faili avukatlık yapma yetkisini haiz kişiler dışındaki herkes olabilir. Suçun oluşması için avukatlara ait yetkilerin kullanılması tek başına yeterli olmayıp, muvazaalı biçimde alacak devralınması ve kanunların tanıdığı başka hakların kötüye kullanılmış olması gerekmektedir. Bu suç için öngörülmüş olan ceza ise 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 1000 güne kadar adli para cezasıdır. Teşebbüs, iştirak ve içtima müesseseleri de bu suç tipi açısından uygulama alanı bulabilecektir.

Ayrıca durumun koşullarına göre, Türk Ceza Kanunu md. 262’de düzenlenmiş Kamu Görevinin Usulsüz Olarak Üstlenilmesi Suçununoluşup oluşmadığının da irdelenmesi gerekmektedir. Bu suç tipinin oluşabilmesi için ortada yapılması gereken bir kamu görevi bulunmalı ve fail de bu görevi mevzuata aykırı bir şekilde yerine getirme amacıyla hareket etmelidir. Bu suç, tehlike suçu olduğu için teşebbüs aşamasında kalsa dahi tamamlanmış gibi kabul edilmektedir. Ancak bu suç tipi özelinde değerlendirme yapılırken iştirak ve Türk Ceza Kanunu md. 44’de düzenlenen fikri içtima müessesesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ceza hukuku sistemimizde fail, işlediği bir fiil ile birden fazla suça sebebiyet verdiyse en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Bu durum aynı zamanda “Non Bis İn İdem” ilkesinin de bir sonucudur. 

 

*Yüksek mahkemeler, adlî ve idarî mahkemeler üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar. (25611 sayılı ve 12/10/2004 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu md. 6/1-d)